Han

En Güzel Edep Güzel Ahlaktir...!
Kullanıcı
Katılım
20 Ocak 2021
Mesajlar
7,620
Tepkime puanı
6,991
Puanları
0
Konum
Huzur🧿
Cinsiyet
Erkek

16. Yüzyılda Şiir Eleştirisi

16. Yüzyılda şiir eleştirisinin iki önemli ayağı vardır. Birinci ayağı şairler, ikinci ayağı ise tezkireciler (şairler sözlüğü yazarları) oluşturmaktadır. Her devirde olduğu gibi, 16. Yüzyılda da divan şairleri, şiir üstünde düşünmüşler ve bu fikirlerini şiirlerinde dile getirmişlerdir. Bu anlamda divanların dîbâceleri, kasidelerin fahriyye bölümleri, gazellerin de mahlas beyitleri dikkat çekmektedir.

Şairler, 16. Yüzyılda poetik fikirlerini başta şi‘r, nazm, gazel, beyt, mısra‘, satr, sütûr, dîvân, fesâhat, belâgat, medh, nâme, san‘at, ma‘nâ, kasîde, na‘t, matla‘, nazîre gibi şiirle; söz, kelâm, suhan, zebân, lisân, güftâr, lafz, nutk, nükte, güft ü gû, ta‘bîr, terâne gibi sözle ve şâ‘ir, nâzım, kalem, hâme, kilk, debîr, devât, bülbül, tûtî, suhan-gû, nâtık, ehl-i sanâyi‘, gazel-hân gibi şairle direk olarak veya dolaylı ilgisi bulunan kelimeler aracılığı ile dile getirmişlerdir. Dolayısıyla bu kelimeler, 16. Yüzyıl klâsik Türk şairleri açısından şiirin, sözün ve şairin anlam alanını oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 16. Yüzyıl şairleri şiirlerinde şiir, şair, okur, eleştirmen, ilhâm, şiire yatkın yaratılış, şiirde gâye, şiirle ilgili sıfatlar, şiirle ilgili benzetmeler, şiirsel telmihler gibi hususlarla ilgili düşüncelerine sık olarak yer vermişlerdir.

16. Yüzyıl şairlerine göre, şair olmanın ilk koşulu, insanın yaratılış açısından şiire yatkın olmasıdır; yani onlar şairliği Allah’ın bir lutfu olarak kabul ederler. Bu görüşlerini şiirlerine gülşen-i tab‘, bahâristân-ı tab‘, bülbül-i tab‘, tab‘-ı mevzûn gibi ifadeler aracılığı ile yansıtmışlardır. Gerçek şair, İsa nefeslidir (cân-bahş, cân-fezâ, enfâs-ı mu‘ciz). Ayrıca şair; şiir bahçesinin bülbülü, şiir ülkesinin sahibi (sultân, mîr, husrev) ve şiir denizinin dalgıcıdır. 16. Yüzyıl divan şairlerinin en önemli ilhâm kaynakları, sevgilidir. Onlara göre şiirlerinin güzelliği, sevgiliyi ve sevgilinin dudakları, yanakları, ağzı, saçları, dişleri, beli ve kaşları gibi uzuvlarını anlatmalarından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda hoş, şîrîn, ra‘nâ, mevzûn, rengîn, ince gibi ortak sıfatların her iki unsur (şiirle sevgili ve uzuvları) arasında köprü vazifesi (vech-i şebeh) gördükleri söylenebilir.

16. Yüzyılda şiir eleştirisinin önemli bir ayağını da şuarâ tezkireleri (şairler sözlüğü) oluşturmaktadır. Zira bu tezkirelerde sadece şairin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmekle kalınmamış; hemde şairliği ve şiirleriyle ilgili değerlendirmelere de yer verilmiştir. Bu anlamda Türk edebiyatının ilk şuarâ tezkiresi sayılan Ali Şîr Nevâî’nin Mecâlisü’n-nefâ’is adlı eseri öncü olmuş; bundan sonrasında Anadolu sahasında Sehî Bey’in 1538’e kadarki şairlere yer vermiş olduğu Heşt Behişt adlı tezkiresiyle başlayan süreçte önemli tezkireler yazılmıştır.

Latîfî’nin 1546 yılına kadarki şairlere yer vermiş olduğu Tezkîretü’ş-şuarâ adlı tezkiresi alfabetik ve diğer pek çok tezkireye göre sağlıklı bilgiler içermesi bakımından önemlidir.

Âşık Çelebi’nin ebced sırasıyla hazırlamış olduğu ve 1568’e kadarki şairlere yer vermiş olduğu Meşâirü’ş-şuarâ adlı tezkiresi de bu yüzyılın önemli tezkirelerindendir.

16. Yüzyılın diğer tezkireleri Kınalızâde Hasan Çelebi’nin 1585-1586’ya kadarki şairlere yer vermiş olduğu Tezkîretü’ş-şuarâ, Ahdî’nin 1520 ile 1593 arasındaki şairlere yer vermiş olduğu Gülşen-i Şuarâ ve Beyânî’nin 1597-1598 yıllarına kadarki şairlere yer vermiş olduğu Tezkîretü’ş-şuarâ adlı eseridir.

Bunların dışında Gelibolulu Âlî’nin daha çok bir tarih kitabı olarak bilinen Künhü’l-ahbâr adlı eserinin tezkire kısmında da 1598 yılına kadarki şairler ve bu şairlerin şiirleri hakkında önemli bilgi ve değerlendirmeler vardır.



-Alinti-
 
Üst
Alt