(Müflislerin Yoluna Tabi Olma) Allah(cc) insanoğlunu müflis olmaktan veya müflislere tabi olmaktan nehyetmiş onlara benzememeyi ve tabi olmamayı öğütlemiştir. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi adına müflisin tanımına baktımızda şu manayı görmekteyiz.
(Müflislerin Yoluna Tabi Olma)
Alemleri yoktan vareden ve yöneten, Herşeyi bile gören ve işiten, Mümin kullarına karşı çok merhamet eden, kafirlere ise alçaltıcı bir azab olduğunu haber veren Allah azze ve celle’ye sonsuz hamdu senalar olsun. İlah ve Rab O’dur. Herşey O’na muhtaçtır. O (cc) ise hiçbirşeye muhtaç değildir.
Salat ve Selam alemlere uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen. Müminlerin yegane önderi, Allah’ın kendisine itaati farz kıldığı ve kendisine tabi olunmadıkça kurtuluşun asla mümkün olmadığı son Nebi Hz. Muhammed (sav)’e aline ve ashabına ve O’na tabi olan izinden ayrılmayan tüm müminlere olsun.
Ancak şuurlu ve samimi bir teslimiyet insanın Allah’tan kormasını, sadece Allah için birlik olmasını ve yalnızca Kur’an ve Sünnete tabiyetini temin eder. Bu sayede kulun adımları şeytanın adımlarından ve yolundan uzak kalmış korunmuş olur. Şeytanın kendisine düşmanlığını bilen ve taraftarlarını ateşe davet ettiğine yakinen inanan herkes şeytana düşman olacaktır. Hevalarına mağlup olan, kalpleri batıl tarafından kuşatılmış olan ve şeytanın kendileri için bir dost olduğunu zannedenler ise ona tabiyet gösterip adımlarına uyarlar.
“ Ey iman edenler Hep birlikte islama girin. Şytana ayajk uydurmayın. o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara 208)
“ Ey iman edenler Şeytanın adımlarını takip etmeyin onun adımlarını takip edene muhakkak ki şeytan fuhşu ve fenalığı emreder” (Nur 21)
Münkerden uzak vahiy sınırları içinde bir hayat yaşamaya çalışarak Allah azze ve celle’nin rızasını uman her müslümanın bu çağrıya kulak vermesi gerekmektedir. Bundan önceki yazımda da belirttiğim gibi inanan her insanın Rahmanın rızısına götüren adımlar ile şeytanın adımlarını biribirinden ayrılabilmesi zaruridir. Şeytanın adımlarından biride müflislerin yoluna tabi olmaktır. Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de bizi bundan sakındırmıştır.
“ Asla müflislerin yoluna tabi olma” (Araf 142)
Ayeti Kerimede Allah(cc) insanoğlunu müflis olmaktan veya müflislere tabi olmaktan nehyetmiş onlara benzememeyi ve tabi olmamayı öğütlemiştir. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi adına müflisin tanımına baktımızda şu manayı görmekteyiz.
Müflis: Malı borcunu karşılamayan veya borcuna karşılık hiç malı bulunmayan, iflas eden kimse anlamında kullanılır. İslami ıstılahtaki manası ise dünyada kazandığı sevapların ahiretteki hesaplaşmada haksızlık yaptığı kimselere verilmesi sonucu elinde sevap kalmayan ve bu sebeple cehennemlik durumuna düşen kimse demektir. Bu manayı Rasulullah (sav) efendimizin şu hadisinden öğreniyoruz. Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) : “ Müflis kimdir bilirmisiniz”diye sordu Ashab: Bizim aramızzda müflis o kimsedir ki kıyamet günü namazı orucu zekatı olduğu halde gelir. Ancak bunula birlikte birine küfretmiş, diğerininin kanını dökmüş, bir diğerinin malını yemiş, birini dövmüştür. Bundan dolayı hasenatından buna öbürüne diğerine dağıtılır. Üzerindeki haklar bitmeden hasenatı tükenecek olursa bu sefer öbürlerinin günahlarından alıınır bunun üzerine yüklenir. Ve böylece cehenneme atılır.” Buyurdu. (müslim)
Rasulullah (sav)’de beyan ettiği gibi müflüsin (iflasın) gerçek anlamı ve mahiyeti budur. Malı borcu karşılığında tükenen insanlara müflis (iflas eden) deseler bile gerçekte müflisin hakikatı bu değildir. Zira bu hal geçicidir. Kişinin ölümü ile sona erer veya tekrar bir bolluğa kavuşunca bu hal bitebilir.
Gerçek manada müflis(iflas eden) ahirette sevaplarının üzerindeki hakkı bulunan kişilere verilmesi böylelikle hiç üzerindeki hakkı bulunan kişilere verilmesi böylelikle hiç sevabı kalmadığı gibi hak sahiplerinin günahlarının üzerine yüklemesiyle cehenneme atılan kişidir. Böylelikle hüsranı helakı ve iflası tam bir dereceye ulaşır.
Hakikaten şöyle bir kafamızı dünyevi meşguliyetlerden arındırıp boşaltıp aklı selim bir şekilde selim bir kalple tefekkür ettiğimizde bir kişinin bu hale düşmesinden daha beter daha zor daha korkunç bir durum olamaz. Zira o gün öyle zorlu öyle çetin bir gün olacak ki kişi sırf kendisi kurtulabilmesi için tüm aile efradını ve herşeyi fidye olarak vermek ister. “ O gün onlar birbirlerine gösterirler. Suçlu kişi (azabtan kurtulmak için) evladını karısını, kardeşini, aşiretini ve yeryüzünde bulunanların hepsinin feda etmek ister. Fakat bu asla olmaz”(mearic 11-15)
Bu ve bunun gibi ayetle ahiret hayatının mahşerin ve hesabın ne kadar zor olduğunu ahireti hesabı mizanı sıratı unutan hafife alan biz insanoğluna açıkça göstermektedir. O günde herkesin bir derdi olacak ve kimse hak istemesin diye herkes biribirinden kaçacak. “ O gün insan anne ve babasından karısından ve çocuklarından kaçar.”
Peki hiçbir fidyenin kabul edilmediği, dinarın dirhemin geçmediği böylesine zorlu bir günde bizi bu akıbete düşmekten kurtaracak yol varmıdır? Acaba derseniz bende size derimki evet var. Bu yol Allah azze ve celle’ye hiçbir şekilde şirk koşmaksızın iman etmek ve arkasından muttaki muhsin ve muhlis olmaktır.
Biraz geri gidip Hadis-i Şerifi tekrar hatırlayacak olursak ne demişti Rasulullah (sav) müflis o kimsedir ki namazı orucu zekatı olduğu halde gelecek fakat bunula birlikte insanların hakkına girmiş insanlara eziyet etmiş kötülük yapmıştır. Bu sebeple o kimse müflis olur ve cehenneme girer buyurmuştu değilmi. Hadisi şerifi okuduğumda şöyle düşündüm bir kimse hem namaz kılıp oruç tutup hemde aynı anda insanlara nasıl eziyet edip kötülülükle bulunabilirki. Sonra şu ayet geldi aklıma “Namaz insanı fahşadan ve kötülükten alıkoyar.”(Ankebut 45)
Bir müslüman muttaki olamak zorundadır. Bu vasfı sebebiyle Allah azze ve celle’nin gazabından azabından korunmak için, ahirette Rahim sıfatının kendi üzerinde tecelli etmesini hak edebilmek için ibadetlere sarılıdğı gibi ve haram işlemekten sakındığı gibi elinden ve dilinden de insanların emin olması gerekmekte. Yani Allah’ın sevmediği razı olmadığı her türlü söz ve fiillerden de uzak durulmalıdır. Allah’ın istisnasız herşeyi işitip gördüğünü ve haberdar olduğunu hiç ama hiç unutmamalıdır kişi. Ve heran bu şuurla hareket etmelidir. İşte namazın faziletlerinden biride budur. Düşünen her insan insanın kötülüklerden sakınması için konulan sınır ve engellemeler içinde en etkilisinin namaz olduğunu anlayacaktır. Hangi kontrol mekanizması insanı günde beş defa Allah’ı zikretmeye çağıran ona defalarca bu dünyada hür olmadığını bilakis Allah’ın kulu olduğunu ve Allah’ın onu yaptığı gizli açık herşeyden hatta gönülden geçirdiği gizli niyet ve bütün yaptıklarından hesap vereceği bir günün geleceğini hatırlatan namazdan daha etkili olabilir. Tabiki bu kendini kötülüklerden sakındırmak isteyen ve bunun için gayret sarfeden kimseler için geçerlidir. Aksi takdirde fahşadan münkerden kaçınmak istemeyen ve ahiretteki hesabı hesaba katmayan kimseler için ıslah metodu yoktur. Yani kişinin önce korunmak istemesi muttaki olması şartı.
Sonra gerçekten bir insan şeytanın hile ve tuzaklarına karşı sağlam kaleye sığınmak istiyorsa bu muhsin ve muhlis olamkla mümkündür. Buna dair ayeti kerimelrde şöyle zikredilmekte. “Şeytanın iman edip Rablerine tevekkül edenler üzerinde hiç bir otoritesi bulunmamatadır” “Senin ihlaslı kulların hariç hepsini yoldan çıkaracağım”
İşte böyle kulları şeytan asla kendi yoluna çekemez ve adımlarını ettiremez. Zira böyle kullar fahşadan münkerden uzak durma niyetinde olduğu gibi her daimde Allah(cc)’ın kendisini gördüğü şuurundadır. Bu şuurda olan her insan yalnız Alalh (cc) için işledikleri ibadet ve taatlerini de en mükemmel bir şekilde yerine getirmeye özen gösterirler. İşte buda muhsin olmaktır. Bu üç vasıfta biribirnden ayrılmayacak derecede biribrine bağlıdırlar. Unutmayalım ki kişi muttaki muhlis (ihlaslı) ve muhsin (ihsan sahibi) olmakla şeytanın aldatmacasından ve adımlarından emin olabilir.
Allah (cc)’ın Rahmetini uman ve şeytandan korunmak isteyen her insanın bu vasıflara sahip olması gerekmektedir.
İnşallahurahman bizlerde Allah’ın kitabında zikrettiği şeytanın ben onları kandıramam dediği muhlis muhsin kullardan olabilmeyi Rabbim nasip etsin.
Elhamdulillahirabbilalemin.
Bu Makale Ebrarmedya.Com 'dan alınmıştır.
(Müflislerin Yoluna Tabi Olma)
Alemleri yoktan vareden ve yöneten, Herşeyi bile gören ve işiten, Mümin kullarına karşı çok merhamet eden, kafirlere ise alçaltıcı bir azab olduğunu haber veren Allah azze ve celle’ye sonsuz hamdu senalar olsun. İlah ve Rab O’dur. Herşey O’na muhtaçtır. O (cc) ise hiçbirşeye muhtaç değildir.
Salat ve Selam alemlere uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen. Müminlerin yegane önderi, Allah’ın kendisine itaati farz kıldığı ve kendisine tabi olunmadıkça kurtuluşun asla mümkün olmadığı son Nebi Hz. Muhammed (sav)’e aline ve ashabına ve O’na tabi olan izinden ayrılmayan tüm müminlere olsun.
Ancak şuurlu ve samimi bir teslimiyet insanın Allah’tan kormasını, sadece Allah için birlik olmasını ve yalnızca Kur’an ve Sünnete tabiyetini temin eder. Bu sayede kulun adımları şeytanın adımlarından ve yolundan uzak kalmış korunmuş olur. Şeytanın kendisine düşmanlığını bilen ve taraftarlarını ateşe davet ettiğine yakinen inanan herkes şeytana düşman olacaktır. Hevalarına mağlup olan, kalpleri batıl tarafından kuşatılmış olan ve şeytanın kendileri için bir dost olduğunu zannedenler ise ona tabiyet gösterip adımlarına uyarlar.
“ Ey iman edenler Hep birlikte islama girin. Şytana ayajk uydurmayın. o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara 208)
“ Ey iman edenler Şeytanın adımlarını takip etmeyin onun adımlarını takip edene muhakkak ki şeytan fuhşu ve fenalığı emreder” (Nur 21)
Münkerden uzak vahiy sınırları içinde bir hayat yaşamaya çalışarak Allah azze ve celle’nin rızasını uman her müslümanın bu çağrıya kulak vermesi gerekmektedir. Bundan önceki yazımda da belirttiğim gibi inanan her insanın Rahmanın rızısına götüren adımlar ile şeytanın adımlarını biribirinden ayrılabilmesi zaruridir. Şeytanın adımlarından biride müflislerin yoluna tabi olmaktır. Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de bizi bundan sakındırmıştır.
“ Asla müflislerin yoluna tabi olma” (Araf 142)
Ayeti Kerimede Allah(cc) insanoğlunu müflis olmaktan veya müflislere tabi olmaktan nehyetmiş onlara benzememeyi ve tabi olmamayı öğütlemiştir. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi adına müflisin tanımına baktımızda şu manayı görmekteyiz.
Müflis: Malı borcunu karşılamayan veya borcuna karşılık hiç malı bulunmayan, iflas eden kimse anlamında kullanılır. İslami ıstılahtaki manası ise dünyada kazandığı sevapların ahiretteki hesaplaşmada haksızlık yaptığı kimselere verilmesi sonucu elinde sevap kalmayan ve bu sebeple cehennemlik durumuna düşen kimse demektir. Bu manayı Rasulullah (sav) efendimizin şu hadisinden öğreniyoruz. Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) : “ Müflis kimdir bilirmisiniz”diye sordu Ashab: Bizim aramızzda müflis o kimsedir ki kıyamet günü namazı orucu zekatı olduğu halde gelir. Ancak bunula birlikte birine küfretmiş, diğerininin kanını dökmüş, bir diğerinin malını yemiş, birini dövmüştür. Bundan dolayı hasenatından buna öbürüne diğerine dağıtılır. Üzerindeki haklar bitmeden hasenatı tükenecek olursa bu sefer öbürlerinin günahlarından alıınır bunun üzerine yüklenir. Ve böylece cehenneme atılır.” Buyurdu. (müslim)
Rasulullah (sav)’de beyan ettiği gibi müflüsin (iflasın) gerçek anlamı ve mahiyeti budur. Malı borcu karşılığında tükenen insanlara müflis (iflas eden) deseler bile gerçekte müflisin hakikatı bu değildir. Zira bu hal geçicidir. Kişinin ölümü ile sona erer veya tekrar bir bolluğa kavuşunca bu hal bitebilir.
Gerçek manada müflis(iflas eden) ahirette sevaplarının üzerindeki hakkı bulunan kişilere verilmesi böylelikle hiç üzerindeki hakkı bulunan kişilere verilmesi böylelikle hiç sevabı kalmadığı gibi hak sahiplerinin günahlarının üzerine yüklemesiyle cehenneme atılan kişidir. Böylelikle hüsranı helakı ve iflası tam bir dereceye ulaşır.
Hakikaten şöyle bir kafamızı dünyevi meşguliyetlerden arındırıp boşaltıp aklı selim bir şekilde selim bir kalple tefekkür ettiğimizde bir kişinin bu hale düşmesinden daha beter daha zor daha korkunç bir durum olamaz. Zira o gün öyle zorlu öyle çetin bir gün olacak ki kişi sırf kendisi kurtulabilmesi için tüm aile efradını ve herşeyi fidye olarak vermek ister. “ O gün onlar birbirlerine gösterirler. Suçlu kişi (azabtan kurtulmak için) evladını karısını, kardeşini, aşiretini ve yeryüzünde bulunanların hepsinin feda etmek ister. Fakat bu asla olmaz”(mearic 11-15)
Bu ve bunun gibi ayetle ahiret hayatının mahşerin ve hesabın ne kadar zor olduğunu ahireti hesabı mizanı sıratı unutan hafife alan biz insanoğluna açıkça göstermektedir. O günde herkesin bir derdi olacak ve kimse hak istemesin diye herkes biribirinden kaçacak. “ O gün insan anne ve babasından karısından ve çocuklarından kaçar.”
Peki hiçbir fidyenin kabul edilmediği, dinarın dirhemin geçmediği böylesine zorlu bir günde bizi bu akıbete düşmekten kurtaracak yol varmıdır? Acaba derseniz bende size derimki evet var. Bu yol Allah azze ve celle’ye hiçbir şekilde şirk koşmaksızın iman etmek ve arkasından muttaki muhsin ve muhlis olmaktır.
Biraz geri gidip Hadis-i Şerifi tekrar hatırlayacak olursak ne demişti Rasulullah (sav) müflis o kimsedir ki namazı orucu zekatı olduğu halde gelecek fakat bunula birlikte insanların hakkına girmiş insanlara eziyet etmiş kötülük yapmıştır. Bu sebeple o kimse müflis olur ve cehenneme girer buyurmuştu değilmi. Hadisi şerifi okuduğumda şöyle düşündüm bir kimse hem namaz kılıp oruç tutup hemde aynı anda insanlara nasıl eziyet edip kötülülükle bulunabilirki. Sonra şu ayet geldi aklıma “Namaz insanı fahşadan ve kötülükten alıkoyar.”(Ankebut 45)
Bir müslüman muttaki olamak zorundadır. Bu vasfı sebebiyle Allah azze ve celle’nin gazabından azabından korunmak için, ahirette Rahim sıfatının kendi üzerinde tecelli etmesini hak edebilmek için ibadetlere sarılıdğı gibi ve haram işlemekten sakındığı gibi elinden ve dilinden de insanların emin olması gerekmekte. Yani Allah’ın sevmediği razı olmadığı her türlü söz ve fiillerden de uzak durulmalıdır. Allah’ın istisnasız herşeyi işitip gördüğünü ve haberdar olduğunu hiç ama hiç unutmamalıdır kişi. Ve heran bu şuurla hareket etmelidir. İşte namazın faziletlerinden biride budur. Düşünen her insan insanın kötülüklerden sakınması için konulan sınır ve engellemeler içinde en etkilisinin namaz olduğunu anlayacaktır. Hangi kontrol mekanizması insanı günde beş defa Allah’ı zikretmeye çağıran ona defalarca bu dünyada hür olmadığını bilakis Allah’ın kulu olduğunu ve Allah’ın onu yaptığı gizli açık herşeyden hatta gönülden geçirdiği gizli niyet ve bütün yaptıklarından hesap vereceği bir günün geleceğini hatırlatan namazdan daha etkili olabilir. Tabiki bu kendini kötülüklerden sakındırmak isteyen ve bunun için gayret sarfeden kimseler için geçerlidir. Aksi takdirde fahşadan münkerden kaçınmak istemeyen ve ahiretteki hesabı hesaba katmayan kimseler için ıslah metodu yoktur. Yani kişinin önce korunmak istemesi muttaki olması şartı.
Sonra gerçekten bir insan şeytanın hile ve tuzaklarına karşı sağlam kaleye sığınmak istiyorsa bu muhsin ve muhlis olamkla mümkündür. Buna dair ayeti kerimelrde şöyle zikredilmekte. “Şeytanın iman edip Rablerine tevekkül edenler üzerinde hiç bir otoritesi bulunmamatadır” “Senin ihlaslı kulların hariç hepsini yoldan çıkaracağım”
İşte böyle kulları şeytan asla kendi yoluna çekemez ve adımlarını ettiremez. Zira böyle kullar fahşadan münkerden uzak durma niyetinde olduğu gibi her daimde Allah(cc)’ın kendisini gördüğü şuurundadır. Bu şuurda olan her insan yalnız Alalh (cc) için işledikleri ibadet ve taatlerini de en mükemmel bir şekilde yerine getirmeye özen gösterirler. İşte buda muhsin olmaktır. Bu üç vasıfta biribirnden ayrılmayacak derecede biribrine bağlıdırlar. Unutmayalım ki kişi muttaki muhlis (ihlaslı) ve muhsin (ihsan sahibi) olmakla şeytanın aldatmacasından ve adımlarından emin olabilir.
Allah (cc)’ın Rahmetini uman ve şeytandan korunmak isteyen her insanın bu vasıflara sahip olması gerekmektedir.
İnşallahurahman bizlerde Allah’ın kitabında zikrettiği şeytanın ben onları kandıramam dediği muhlis muhsin kullardan olabilmeyi Rabbim nasip etsin.
Elhamdulillahirabbilalemin.
Bu Makale Ebrarmedya.Com 'dan alınmıştır.