Bebeğim Çok İştahsız, Acaba Psikolojik mi?

Mia

New member
HanımZade
Katılım
26 Eyl 2016
Mesajlar
654
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Cinsiyet
Kadın
Beslenmede yeterliliğinin gelişmesi pek çok açıdan çocuğun hayatında önemli bir yere sahiptir. Çocuk dürtülerini amaçlı etkinliğe dönüştürmeye başlar, bedenini düzenlemeye ve kontrol etmeye başlar, çevresel beklentilere ve kurallara adapte olmaya başlar ve öte yandan beslenme süreci diğer bireylerle sağlıklı ilişkiler geliştirmek açısından önemli bir işlev taşır. Çocuk beslenme rutinlerini geliştirirken belirli davranışları da öğrenmektedir:
Yeme saatlerindeki ardışık aktiviteleri
Yeme saatlerinde uyulması gereken sosyal kuralları
Yeme saati rutinleri içinde çeşitli duyusal, motor, bilişsel ve iletişimsel entegrasyon
Otonomi ve belirli yemek seçeneklerinin gelişimi
Diğerlerinin beklentilerine ve sınırlarına uyum
İçsel dürtülerin kendi kendine doyurulması gibi…
Yeme, beslenme ve iştah ile ilgili sorunları değerlendirirken öncelikle emme, yutma zorlukları, reflü gibi medikal nedenler, taktil (dokunmaya) aşırı hassasiyet gibi emmeyi, bazı besinleri ağza almayı zorlaştıran faktörler dikkate alınmalıdır. Kilo kaybı durumlarında emilim sorunları, barsak problemleri ya da gelişme geriliğine neden olabilecek hormonal faktörlerin de incelenmesi gerekli olabilir.
Beslenme sorunları olan çocuklar sıklıkla ilişki sorunları yaşayan ebeveynlere sahiptir (Daws, 1994). Büyüme geriliği olan çocuklarda enerji yetersizliklerine bağlı gelişimsel gerilikler, kas güçsüzlükleri, yorgunluk sıktır. Ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki bakım vericilik becerilerindeki yetersizlikler nedeniyle genellikle sosyal ve duygusal sorunlara yol açar.
Chatoor, Greenspan’in duygusal gelişim modelini kullanarak beslenme gelişiminde üç aşama olduğunu öne sürmüştür:
homeostasis
bağlanma
ayrılma
İlk aşama olan homeostasis evresi: Süt çocuğu kendini sakinleştirebilme, uykunun ritmini oluşturma, beslenme ve dışa atım döngülerini geliştirme becerilerini eş zamanlı olarak kazanır. Başarılı bir beslenme süreci koordine edilebilen emme, yutma, beslenme sırasında sakin kalabilme, açlık ve tokluk sinyallerini algılama ve ifade edebilme becerilerinin kazanımını gerektirir. Annenin memesi ya da şişeyi ağzına aldığında, uygun bir pozisyonda ve ebeveyni ile uygun bir karşılıklı ilişki içinde olmalıdır. Hayatın ilk aşamalarında yeme ve sindirme düzeni uyku-uyanıklık döngülerinin gelişime paralel olarak gelişir. Tüm bu becerilerin gelişiminde bebek, kendi açlık-tokluk, uyku-uyanıklık döngülerinin ip uçlarına duyarlı ve uygun yanıtlar veren ebeveyne ihtiyaç duyar. Empati becerileri yüksek, orta derecede müdahaleci ve besleme becerileri yeterli olan annelerin çocuklarında daha az beslenme sorunları olduğu görülmüştür (Brody & Axelrod, 1970).
Her türlü sıkıntı belirtisine yemek verilerek karşılık gören bir bebek daha sonra sıkıntı duyduğunda yemek gelmesini bekleyecektir. Sürekli olarak beslenen bir bebek tokluk ve açlık hissini geliştiremeyecektir. Öte yandan, ebeveynin ihmali, depresyonu, ailevi zorluklar çocuktaki açlık durumlarına yetersiz yanıt verilmesine neden olabilmektedir.
Bazen aşırı duyarlı bebekler saatlerce ağzında besinleri tutabilir ya da ağzını açmayı reddedebilir. Bu çocuklar diğer taktil (dokunma) uyaranlara da aşırı tepkiler verebilirler. Bazen beden pozisyonu rahatsız edebilir ve örneğin beslenme zorlukları sadece yatar pozisyonda beslenmeye zorlandığında ortaya çıkabilir. Kimi zaman ebeveynler aşırı hassas, dirençli çocukları beslerken onların dikkatlerini dağıtmak için TV’yi ya da dönen cisimleri kullanabilir. Bu durumlarda beslenme süreci yakınlık içermeyen, mekanik bir iletişime dönüşebilir ve kırılması zor bir alışkanlık halini alabilir. Yemek yemeyi reddeden, dirençli çocuklar ebeveynde reddedilme duygusu uyandırabilir ve kaygılarını arttırabilir. Ebeveyn çocuğun ip uçlarını dikkate almaksızın, suçluluk duygularını giderme amacıyla çocuğu aşırı besleme davranışı geliştirebilir. Bu da, beslenme sürecindeki kısır döngüyü pekiştirebilir.
İkinci aşama olan bağlanma evresi: Emzirme sürecinde anne ve bebek arasında eşine az rastlanır bir karşılıklı sözel ve görsel ilişki gelişir. Bağlanmanın gelişiminde besleme deneyiminin rolü oldukça önemlidir. Spitz, 1945’de bakım vericisini aniden kaybeden bebeklerde iştah kaybı, depresif duygulanım, fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişim ve büyümenin yavaşlaması gibi belirtilerin görüldüğü “anaklitik depresyon” durumunu tanımlamıştır.
Öte yandan kendi anneleri tarafından reddedilen anneler çocuklarını daha fazla reddetmekte, kaçıngan, güvensiz bağlanma geliştirmektedirler. Bu anneler oyun ya da beslenme sırasında çocuktan gelen ip uçlarını yetersiz olarak fark etmektedirler. Zayıf bağlanma geliştiren bebeklerin göz teması daha kısıtlıdır, apatik bir görünümleri olabilir. Çevrelerine karşı aşırı tepkisel olabilirler.
Üçüncü aşama olan ayrılma ve bireyselleşme evresi: 6 ay ile 3 yaş arası bebek için bakım vericiden ayrılmanın aşama aşama gerçekleştiği ve kendilik hissinin oluşmaya başladığı yıllardır. Bağımlılık ve otonomi denemeleri yaşanır. 7-9. aylardan itibaren bebek kendi kendini beslemeye başlar. 12-18. aylarla birlikte bebek oyun ve beslenme sırasında kendi tercihlerini sunmaya başlar. Tok olduğunu, aç olduğunu, yorgun olduğunu önceleri sözel olmayan dille ifade eder. Zamanla sözel ifadeler artar ve ilerleyen yaşla birlikte yemek yeme saatleri sosyal kuralları olan, aile bireylerinin bir araya geldiği önemli bir etkinlik olur. Çocuğun ilerleyen yaşla birlikte ilerleyen becerilerine ve otonomisine ebeveyn uygun yanıtlar vermelidir. Çocuğun doyduğu noktadan sonra beslemeye devam etmek, toklukla ilgili “başını çevirme”, “sallanma” gibi belirtileri dikkate almama zamanla çocukta beslenmeye karşı bir direnç oluşmasına ve beslenme deneyiminin sıkıntı verici bir süreç olarak yaşanmasına yol açabilir. Beslenme saatini hatırlatan durumlar çocukta kaygı yaratabilir. Bu durum “posttravmatik yeme bozukluğu” olarak da tanımlanmaktadır (Chatoor ve ark, 1988). Çocuklar ağızlarını sıkıca kapatabilir, ya da yedikten sonra kusma davranışı gösterebilir.
Yemenin reddedildiği ya da aşırı bir seçiciliğin görüldüğü “infantil anoreksi nervoza” durumları bu süreçte gelişebilir (Chatoor, 1989).
Çeşitli Yeme Bozuklukları
30 -71 haftalık 841 bebekle İsveç’te yapılan bir çalışmada (Lindberg ve ark, 1991), beslenme sorunları (kolik, kusma, iştahsızlık, yemeyi reddetme, yutma sorunları, katı gıdaları reddetme olarak tanımlanmış) ile çeşitli faktörlerin ilişkisi incelenmiş.
· Kızlarda yeme sorunları daha sık
· Yeme sorunları olan çocuklar daha fazla kardeşe sahip
· Kolik olan çocuklar beslenme sırasında daha az konsantre olabiliyorlar
· Yeme sorunları olan çocuklarda çalışan anne oranı daha fazla
· Ailede daha önce yeme sorunu öyküsü daha fazla
· Kolik ya da yemeyi reddeden grupta gebelik sırasında fiziksel sorunlar daha fazla
· Şiddetli emzirme sorunları ve kusmalar
· Kolik grupta daha fazla diyare ve yemek sırasında daha fazla irritabilite
· Çocuğun sağlığı ile ilgili daha fazla kaygı

Büyüme – Gelişme Geriliği
Büyüme- Gelişme Geriliği (BGG) olan çocukların ailelerinde yoksulluk, şiddet, medde kullanımı, suça karışma ve bozulmuş ilişkiler daha fazla görülmektedir. Kontrollerle karşılaştırıldığında BGG olan çocukların anneleri kendi çocukluklarında cinsel y ada fiziksel istismara ya da ihmale daha fazla maruz kaldıkları görülmüştür. Bu annelerin daha fazla güvensiz bağlanma gösterdikleri ve çocukları hakkında daha fazla negatif algı ifade ettikleri belirtilmektedir. Bu anneler daha az yanıt verici, daha az esnek, kontrol edici, müdahaleci, daha az kabul edicidir, fiziksel cezalandırmayı daha çok kullanmaktadırlar.
İnfantil anoreksi nervozası olan çocukların anneleri çocuklarını besleme esnasında daha beceriksizce tuttukları, kabaca ve sert bir şekilde yönlendirdikleri, onlardan gelen mesajları kaçırdıkları, ağızlarına zorla besin vermeye çalıştıkları gözlenmiştir (Chatoor ve ark, 1987).
 
Üst
Alt