Derviş ve Kabadayı

Zamanında dervişin biri saçlarını kestirmek için berbere gider ve; -Berbere vur usturayı efendi, der. Berber efendi dervişin saçlarını traş ederek kazımaya başlar.

Derviş ise bir yandan aynada kendine bakmaktadır. Başının sağ tarafı ustura ile kazınmıştır. Berber tam sol tarafa usturayı vuracak iken, içeriye kabadayı kılıklı biri girer. Bakar dervişin biri traş olmaktadır. Hemen dervişin yanına gider ve başının tamamen kazınmış kısmına okkalı bir tokat atar ve dervişe;

– Oradan kalk bakalım kabak, kalk da biz traşımızı olalım, diye bağırıverir.

Derviş bu ya. Kızana dilsiz, vurana elsiz gerekmiş. Bu kaideyi bozmaz bizim derviş. Ses çıkartmaz ve sessizce yerinden kalkar. Berber de mahcuptur ancak o da korkmuştur. Kabadayıya ses çıkaramaz.
Kabadayı dervişin kalktığı koltuğa oturur ve berbere traşa başla der. Berber traş ederken kaba kabadayı sürekli derviş ile alay etmekten de geri durmaz: ‘Kabak aşağı, kabak yukarı kabak şöyle, kabak böyle, der. Kendince eğlenir.

Sonunda traş biter ve kabadayı berberden çıkar. Daha birkaç metre gitmişti ki, geminden boşanmış bir at arabası kabadayının hızla üzerine gelir. Kabadayı bir anda üzerine gelen at arabasını görünce şaşırır ve yol ortasında kalıverir.

Hareketsiz kalan kabadayı iki atın ortasına atların dengesi için yerleştirilmiş sivri demir kabadayının karnına saplanıverir. Kabadayı oracıkta yığılmış ve ölmüştür. Görenlerde bir çağrış bağrış başlar.

Berber de şaşkın bir şekilde dervişe bakar ve gayrı ihtiyari bir şekilde sorar: – Bu biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş ise mahzun ve düşünceli bir şekilde cevap verir: Gerçekten gücenmedim ben ona. Hatta hakkımı bile helal etmiştim.

Birazcık gözleri dalan Derviş demiş ki: Ancak gel gelelim bu kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı.



-Alinti-
 
Üst
Alt